Türkiye Paylaşım Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türkiye Paylaşım Platformu


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 "Diktatör" ******!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
trpaylas
Admin
Admin
trpaylas


Mesaj Sayısı : 415
Kayıt tarihi : 03/09/10
Yaş : 34
Nerden : Rize

"Diktatör" Atatürk! Empty
MesajKonu: "Diktatör" ******!   "Diktatör" Atatürk! I_icon_minitimeCuma Eyl. 03, 2010 9:50 pm

İhsan Sabri Çağlayangil…

“Üç padişah görmüş, ******’le, Celal Bayar’la, Menderes’le, Demirel’le, İsmet Paşa ile, Evren’le yaşamış” bir siyaset ve devlet adamı… On beş yıl Emniyet Genel Müdürlüğü… On beş yıl valilik… On yıl Dışişleri Bakanlığı… Sonra Senato Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet… 1960-80 döneminde merkez sağın güçlü ve en etkin isimlerinden biri… Kısacası yakın tarihin birinci elden bir tanığı Çağlayangil…

Çağlayangil’in Anıları’nın ikinci baskısı 2007 yılında Bilgi Yayınları tarafından yayınlandı. Tanju Cılızoğlu’nun derleyip yayına hazırladığı anılar gerçekten de yakın tarihe ışık tutuyor. Dile kolay, 1930’lardan 1990’lara uzanan bir süreçten kesitler sunuyor Çağlayangil’in Anıları… Ve Çağlayangil öyle şeyler anlatıyor ki, bugün ağızlara sakız edilen kimi iddiaların nasıl büyük bir palavra olduğu bir kere daha görülüyor.

Örneğin günümüzde kimi zibidilerin ******’ü diktatörlükle suçlaması, radikal demokratlığın göstergesi oldu çıktı! Bu şaşkınlara göre Mustafa Kemal, astığı astık, kestiği kestik biri… Bir devrimle kurulan Cumhuriyet ise, aslında halkın istenmediği bir yönetim biçimi, bir dayatma… Onun için Cumhuriyet, hiçbir zaman demokrat olamamış, hep halktan kopuk kalmış, rejime hep tepeden inmeci bir zihniyet egemen olmuş… İddia bu! Bu iddianın en somut kanıtı da tek partinin varlığı ve kimi uygulamaları…

Çağlayangil’in Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarıyla ilgili olarak anlattıkları, “diktatör ******” portresinin gerçekliğini (!) gözler önüne seriyor. Lafı uzatmayalım ve sözü Çağlayangil’e bırakalım:

“Cumhuriyet’in onuncu yılı… Başarılı bir kutlamadır bu. Üç gün üç gece sürmüş, Cumhuriyet ilkelerinin pekişmesinde, yığınlara güven verilmesinde bir dönemeç olmuştur. Kutlamaları bugün de bütün detayları ve coşkusuyla anımsıyorum.

… ******, Ziraat Bankası’nın Genel Müdürlük binasının holündeki geniş salonlarda da halk için eğlenceler düzenlenmesini emretmişti. Ben de emniyet görevlisiyim. Sebati Ataman müfettiş. Birlikte kalktık, Ziraat Bankası’ndaki eğlencelere gittik. Saat 12:00’ye doğru Ziraat Bankası’ndaki kutlama eğlenceleri tavsadı. Tam dağılıyorduk ki, ‘****** Ziraat Bankası’na geliyor’ dediler. Bize de telefon edildi. Ben güvenlik açısından doğru olmadığını belirtirken ****** çıktı geldi. Kendisini Genel Müdür odasına buyur ettiler. ****** o saate kadar diğer eğlencelere katılmış, yemiş-içmiş ve buraya gelmişti. Genel Müdür’ün odasına baktı, baktı, sonra hiç unutmadığım şu sözleri söyledi:

‘Amma da lüksmüş…’

******, tekrar odanın ihtişamını gözleriyle izledi ve odada bulunanlara dönerek konuşmasını şöyle tamamladı:

‘Ben bu banka yüzünden gadre uğrayanları çok gördüm de adam olanı hiç görmedim.’

Odada o sırada Ziraat Bankası yöneticileri yoktu. ****** biraz daha oturdu. Sıkıldı. Etrafındakilere döndü:

‘Buraya oturmaya mı geldik?’ dedi. Yerinden kalktı. Yürüdü. Kapıyı açtı. Merdivenleri indi. Balonun verildiği salonun kapısına geldi. Kapının önü kalabalıktı. İçeri giremedi. Kalabalığa sordu:

‘Benimle konuşmak mı istiyorsunuz?’

Kalabalık hep bir ağızdan, yüksek sesle:

‘İstiyoruz.’

‘Ben de istiyorum, ama bu kadar kalabalığın bir arada konuşmasına Meclis derler. Meclis’e bir reis lazım…’

Kalabalık gene hep bir ağızdan:

‘Reis sizsiniz. Sizsiniz.’ dediler…

****** itiraz etti:

‘Yok, öyle olmaz. Demokrasi var, seçelim’ dedi ve ekledi:

‘Benim reis olmama itirazınız var mı?’

‘Yok, yok…’ dediler…

Ve bu defa kapının önüne toplananlar hep birden el kaldırarak kendisini seçtiler.

****** bunun üzerine kalabalığa dönerek:

‘Şimdi seçildim. Sizden aldığım yetkiyle emrediyorum. Sağ ve sol üçer adım gerilesin.’

******’ün isteği üzerine kapının önünde toplananlar açıldı. Bir koridor oluştu. Ortaya bir koltuk konuldu. ****** koridordan geçti ve gitti, kendisi için konulan koltuğa oturdu. Nejat Bey adında bir subay ortaya çıktı, sözü aldı:

‘Siz Çanakkale’de ordulara kumanda ederken 29 yaşındaydınız. Ben şimdi 35 yaşındayım. Yüzbaşıyım ve ancak 54 yaşında albay olacağım ve o zaman da ancak bir filoya kumandan olacağım. Niçin bu bekleme devrelerini indirmiyorsunuz?’

****** bu konuşmadan memnun olmadı.

Kalabalığa döndü, ‘Alışılmış değil, ama bir hususu rica edeceğim. Reisin şampanya içmesine müsaade ediyor musunuz?’ dedi.

Kalabalıktan ‘veriyoruz’ diye bir ses yükseldi. İzin alındı. ******’ün şampanyası geldi. Şampanyasını yudumladı ve biraz önce konuşan subaya şu cevabı verdi:

‘Burada Tevfik Rüştü Bey var. 33 yaşında Dışişleri Bakanı oldu. Bunlar ihtilalin zoraki tasarruflarıdır. Normali, senin 55 yaşında albay olmandır.’

Yüzbaşı mahcup oldu ve çekildi.

Hemen belirteyim Nejat Bey’in ertesi gün emekliye ayrıldığını duydum. Nejat Bey’e ******’ün verdiği yanıttan sonra ortaya İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyan bir genç çıktı:

‘Paşam, siz gelmeden önce ne güzel eğleniyorduk, dans ediyorduk.’ dedi ve ****** bu isteğe de şu yanıtı verdi:

‘Ben istemedim ki siz istediniz. Ama bu isteğinizi oya sunarız.’

Ve ****** dediğini yaptı, gencin isteği oya sunuldu. Öneri kabul edilmedi.

****** bunun üzerine gence dönerek ‘görüyorsun işte’ dedi. Bu arada Talebe Cemiyeti Başkanı ve adı Mehmet Ali olan bir başka genç öne çıktı:

‘Paşam, ben size, sizi şikâyete geldim. Evvela bürokrasiden şikâyet edeceğim. Siz reformlar yaptınız, ama yapıyı değiştirmediniz. Osmanlı’dan kalma köhne zihniyet değişmedi. Cumhuriyet de kalkınma da maddi işlerdir. İdeal değildir. Gençlik ideoloji ister. İdeoloji tutulmaz, yaklaştıkça uzaklaşır. Gençlik nereye gidecek?’

Ata, ‘Müsaadenizle bir şampanya daha içeyim’ diyerek şampanyasını içti ve ‘Ben Cumhurbaşkanınızım. Türkiye on beş milyon. Her birinizi çevirip, ideal budur diye aşılayamam. Ne düşünüyorsam Maarif Bakanı’na söylerim, o yolla yayılır.’

Gence döndü:

‘Bu konuyu seninle özel olarak konuşalım’ dedi.

Konuşmalar devam etti. Biraz önce dans etmek için müzakerelerin kesilmesini isteyen genç, isteğini yineledi. ****** teklifi oya sundu. Bu kez onaylandı. Balo eğlentisine döndü.

******’ün çevresindeki kalabalık sürüyor. Kılıç Ali, Seryaver Celâl Bey, Sabati Ataman ve ben hep bir arada duruyoruz.

****** biraz önce ‘sonra konuşalım’ dediği genci çağırdı:

‘Sen Türk müsün?’ dedi.

‘Evet’ cevabını verdi genç.

****** bir süre gence baktı ve

‘Türklükten büyük ideal olur mu?’ dedi ve sordu:

‘Türkler kaç kişi?’

Tıp Fakültesi öğrencisi olan genç:

‘On beş milyon’ deyince şu konuşmayı yaptı:

‘Biz on beş milyonuz, dünyadaki Türkler on beş milyondan ibaret değil. Şu haritaya bak, dünyanın her tarafında Türkler yaşıyor. Bugün için siyasi bir vahdet düşünülemez. Çeşitli engeller var. Güneş-Dil teorisi üzerinde durmam bunun için. Dil-tarih inkılâbını yaymak istiyorum. Meseleye bir kültür birliğinden başlamak lazım... Evvela lehçemizi düzeltelim. Türkiye’de konuşulan lehçe, bütün Türk âleminde anlaşılmalıdır. Zamanla kültür vahdeti, siyasi vahdete erişir. Ama yüz yıl sonra, ama elli yıl sonra… Bundan büyük ideal olur mu?’

Görüldüğü gibi ****** tam bir “diktatör”!

O kadar “despot” ve “diktatör” ki, günümüzün yöneticileri gibi bir koruma ordusu ile gezmek yerine halkın arasına karışmak için bile onlardan izin istiyor ve her fırsatta onların görüşüne, oyuna başvuruyor.

“Diktatör” ****** bugünün devlet ve siyaset adamlarının nasıl bir lüks içinde yaşam sürdüklerini görmüş olsaydı, kendi dönemindeki Ziraat Bankası Genel Müdürü’ne “haksızlık” yaptığını anlardı, orası da ayrı tabii…

Kendisine hesap sorar gibi soru yönelten halktan kişilere, örneğin “ben size, sizi şikâyete geldim” diyenlere “ananı da al git” diyecek kadar “demokrat” değil Mustafa Kemal, ne yapalım?

Ayrıca “diktatör” ****** Avrupa Birliği kapısında uşak, ABD’ye de yeşil kuşak olmak gibi bir amaç taşımadığı için, yüzünü kültür birliği temelinde yükselecek bir Türklük idealine dönmüş. Günümüzün tatlı su demokratları gibi, ulusal kimliği tanımlarken etnik aidiyete değil, kültürel ortak paydaya bakıyor. Ama “herkesi çevirip ideal budur diye aşılamadığı” için “diktatör” tabii!

Sonuçta Türkiye 1938’te “diktatör” ******’ten kurtuldu ve 72 yıl sonra bugün “demokrasinin” nimetlerinden faydalanıyor işte!

Verilmiş sadakamız varmış!

SERDAR ANT
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://trpaylas.forumdizini.com
 
"Diktatör" ******!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ******'ün künye bilgileri
» ****** Kronolojisi...
» ******'ün çok az bilinen 300 Fotoğrafı
» ATATÜRK'ün imza ve mühürleri
» ****** ' Ten Önemli Bir Ders...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Türkiye Paylaşım Platformu :: Kültür - Sanat - Tarih - Biyografi - Şiir :: ****** Köşesi-
Buraya geçin: