Mektuplar yazılabiliyorsa insanlıktan ümidini kesme! Bak, dostunun yüreği, name olmuş bekliyor okunmak için. Bana gel, mektuplarına gel, insan olan aciz olan yanlarını hatırla… Satırlara yazılanları ilk günkü canlılığıyla bulacaksın kalbinde. Hatıralar yaşlanmaz, dostlarımızın çehresi yaşlansa da, zaman eskitse dünyayı, gönülden yazılan mektupları eskitemez.
Günahkârız! Bütün ihtişamıyla gözümüzün önüne kadar getirilen güzellikleri görmediğimiz için. Günahkârız! Gözlerinde çiçek çiçek açan sevgiyle gelip, gözlerimizin içine bakana hüsnükabul göstermediğimiz için. Ve onu ebedî bir hüzne boğduğumuz, mutluluk şarkıları söyletmediğimiz için. Günahkârız! Bin bir umutla telefon tellerini aşıp satırların, kelimelerin ebediliğine sığınanlara ufkumuzu kapadığımız için. En önemlisi gönlümüzü kendimize kilitlediğimiz için.
Satırların kalbimizdeki heyecana tercüman olması niyetiyle başladığımız mektuplar... Gönlümüzün kuşları. Belki de yıllar öncesinde olduğu gibi gidip de dönmeyen sevgililer. Yankısını bulmayan çığlığımız. Yüreğimiz. Mektuplar, bazen kaybedilen bir sevgili ardında yazılan ağıtlara tercüman, bazen dualarla devam eden bir gönül dostluğunun habercisi... Gönlümüzü bulduğumuz...
Aradaki dağlara rağmen acıların, hüzünlerin sevinçlerin paylaşıldığı bir dostluğun taşıyıcısı olan mektuplar. Akıp giden kelimelerle, anlatılan heyecanlarla bizi başka diyara götüren ve dostumuzu yanımıza getiren mektuplar.
Kuşlar ufka doğru uçar... Gelen mektuplarla gönül ufkuma konan kuşları görüyorum. Kuşları özlüyorum ve diyorum ki, keşke o kuşlar hep gelse... Ve ben yüreğimi o kuşlara verip yârin diyarına ulaştırsam... Hayali güzel. Yolladığımız, aslında kelimeler de heyecanlar da değil, bütün yalınlığıyla yüreğimizdir. Bir insanı tanımak istiyorsanız, ruhunun en çıplak hâlinin görüldüğü mektuplara bakın. İnsan kalbini bir zarfa koyup da çekilir aradan. Sonrası... Sonrası okuyana kalmıştır. Onun fehmine, idrakine… Ama mektup yollayan kişi rahattır artık. Yüreğindeki bütün gamı, kasveti, süruru artık kalbine sığmadığı için dostuna yollayarak biraz rahatlamıştır. O, dünyanın en güzel işini yapmanın, paylaşmanın huzuruyla, doludur artık. Gökyüzünde kuşlar uçar, rüzgârlar eser... Essin ne gam…
Zaman saçlarımıza aklar hediye ederken, yıllar sonra mektuplara bakıp satırlardan kelimelerden sıyrılıp bir ilkbahar rüzgârı serinliğiyle bizi karşılayan dostlarımızın yanına sığınsak… Orada kendimize benzeyen bir kalp bulacağız. Hatıralar saklıdır mektuplarda. İçimizde sakladığımız küçük ve kırılgan çocuklar orada gizli tebessümleriyle bize bakmaktadır. Satırlar şöyle seslenir bize: “Mektuplar yazılabiliyorsa insanlıktan ümidini kesme! Bak, dostunun yüreği, name olmuş bekliyor okunmak için. Bana gel, mektuplarına gel, insan olan aciz olan yanlarını hatırla… Satırlara yazılanları ilk günkü canlılığıyla bulacaksın kalbinde. Hatıralar yaşlanmaz, dostlarımızın çehresi yaşlansa da zaman eskitse de dünyayı, gönülden yazılan mektupları eskitemez.” der. Belki de mektup yazarak fani zamandan intikam alıyoruz. Duyguları, hayalleri bir süreliğine de olsa ebedileştiriyoruz, sonunda yine faniyi kucaklayacağını bile bile.
Mektuplara bakınca eski dediğimiz o günleri tekrar yaşarız. Onları ne kadar özlediğimizin farkına varırız. Geçmiş, ince bir sızıdır içimizde. Zaman keşke unutturmasa dostlukları. Ya da hayatın kargaşası arasında kaybolmasa güzel dostluklar. Kalbimizde yaşayan dostları mektuplarda da yaşatsak. Ayrılıklar kavuşmak içinmiş. Ve mektuplar, başta kendimize kilitlediğimiz gönül hazinemizi açmak için bir anahtar. Bizi güzelliğe ve dostluğun sıcak iklimine götürecek bir umut ışığı. Hâlen kendime dair bir umut buluyorum eski mektupların arasında... Kendimden ve insanlıktan ümit kesmedim daha.
Gülbahar REÇBER